Ölümsüz İnsan – 10 Kasım Atatürk’ün Ölüm Yıl Dönümü İle İlgili Kompozisyon

Ölüm… İnebileceğimiz son istasyon, kapıyı çalmadan gelen davetsiz misafir. Her şeyin bir düzeni olduğunu ve bu düzenin zamanın sözünden çıkmayacağını, çıkamayacağını açıkça gözler önüne seren en güzel eylem. Ne biraz bekle diyebilirsin ona ne de hemen al götür beni…
ölüm diğer fiiller gibi değildir. Diğer fiillerin öncesi önemli değildir çünkü. Gerçekleştiriliş amaçları sonrasında olacaklardır. Ölüm ise insanın geçmişine tutulan güçlü ışıktır oysaki. Ondan sonrasının kalanlar için bir önemi yoktur. Kalanlar, kendine bırakılanlara “Merhaba” deyip onları sahiplenirler. Ne kadar çoksa sahiplenecekleri şeyler, o kadarlık oda hazırlarlar içlerinde onlara.
Atatürk’ün tüm Türk milletinin içinde, kalacak devasa büyüklükte evi vardır. Aslında bu bile azdır onun devrimlerine, özverili hizmet aşkına, bıraktığına. Bize duyduğu güvenle gözünü kırpmadan emanet ettiği Türkiye’ye.
Atatürk şu an aramızda değil ve bu yüzden her 10 Kasım bizim için bu kadar değerli. Ama Atatürk, geçmişine ışık tuttuğunda o ışığı arsızca sömüren karanlık bir geçmişe sahip olanlardan değildir. Tam aksine onun geçmişinin göz kamaştıran parıltısı geleceğimize tuttuğumuz ışığı sağlam ve sönmez kılmaktadır.
10 Kasım, Atatürk için hep biraz daha fazla üzülmek değildir. 10 Kasım, Atatürk’ün bıraktıklarına ne kadar “Bizimsin” dediğimizi, onun yaptıklarına ne kadar sahip çıktığımızı görebilmektir. Bu ise öyle yapmışsa tamamdır.” demekle olmaz.
Atatürk’ün yaptıklarını anlamamız için önce anlamamız, onun benimsediği düşünceleri uygulamamız gerekir. Şu an olduğumuz konumdan orayı değerlendirmek elbette ki kolaydır. Yoktan var etmekle, varken yoğu hayal etmek tabi ki de kıyaslanabilecek şeyler değildir sonuçta. Bizim daha kıyaslamayı bile beceremediğimiz bu geçişi uygulayabilen, bizi bizden çok düşünen bir lidere, nasıl olur da hayran kalınmaz ki?
Dünyanın düzeni bu. İnsanlar doğar, yaşar ve ölürler. Atatürk de doğdu, yaşanacak bir Türkiye yarattı ve Türk milletinin yüreğindeki evinde devamını bize bıraktı. Eğer ölüm noktayı koymasaydı, Atatürk’ün virgüllerinin tükenmeyeceği ortada olan bir gerçek olduğunun farkındayız. Çünkü o bir benden de yaşasa da tüm insanlık için yaşıyordu. Bizim görevimiz ise Atatürk’ün koyduğu noktadan öncesini bilerek, onun izinde ilerlemek hatta ve hatta koşmaktır.
Hiç bir zaman bizi düşüncelerin o karanlık gölgesinde bırakmayan, her seferinde önümüzü aydınlattığı bu yolda bizimle yürüyen güzel Atam. Sen bize verebileceğin en kıymetli mirası, yaşanabilecek Türkiye’yi bıraktın. Aslında tüm bunların önemi, düşündükçe anlam kazanan ve öğrendikçe çoğalan mevzulardır. Biz de bize bıraktıklarına sahip çıkacak, onların zamanın tozlu raflarına çekilip unutulmasına müsaade etmeyeceğiz. Bıraktıklarını koruyacak, bir zincir misali birbirine kenetleyip sonra onları sonsuza dek yaşatmak için o zinciri birbirimize ve her gün aramıza katılan milyonlarca geleceğimize bağlayacağız. Bizi onlardan onları bizden ayrı düşünmek olmayacak ölümsüz insan, aziz hatıranın önünde bir kez daha saygı ile eğiliyoruz.